29 Aralık 2008 Pazartesi

Ayna ayna söyleme bana

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
La Repubblica – by Natalie Angier

Uzmanlar aynaların binlerce yıldır insanoğlunun gözlerini kamaştırdığını ve ayna karşısındaki bir insanın hem gerçekleri hem de gerçek olmayan şeyleri görebileceğini belirttiler.
Davranış uzmanlarına göre, insanlar farkında olmadan aynaya bakarlar ve bilinçsizce kendilerini olduklarından daha güzel görürler. Bilim insanları her insanın kendine göre bir hayali görüntüsü olduğunu ve hergün aynaya baktığımızda her zaman günden güne daha farklı gözüktüğümüzü ifade ettiler. Örneğin sabah uyandığımızda farklı, işe giderken ya da şık bir akşam yemeğine çıkarken ise daha farklı görünürüz. Aslında yüzümüzün şekli hep aynı kalır sadece görünümü değişir.
Liverpool üniversitesinden Marca Bertamini, aynaların en iyi sanal gerçeklik sistemi olduğunu ve aynada aslında sanal bir görüntü oluştuğunu fakat gözlerimizin gördüğü görüntünün gerçek olduğunu söyledi.
Aynalar çoğunlukla insanları duygusal ve fiziksel yönden olumlu bir şekilde etkiler. Deneyler aynalı bir ortamda çalışan insanların, aynasız ortamdakine göre çok daha verimli çalıştıklarını ortaya koyuyor. Ayrıca bilim insanları, insan beyninin dış dünyandan gelen duygusal bilgilerle nasıl etkilenerek tepki verdiğini ölçmede aynaları çok yararlı görüyorlar.

http://www.cumhuriyet.com.tr/

28 Aralık 2008 Pazar

Google kuşağı neden sandığı kadar zeki değil?


Cumhuriyet gazetesi - Pazar eki
Stooooopid...
Cumhuriyet'te çeviri-derleme yaptığım çok güzel bir bir yazı.
"Distracted from distraction by distraction..." :)

20/07/08 The Sunday Times Culture International
Dijital çağ, konsantrasyon yeteneğimizi bozarak bizi yok ediyor, Times gazetesinden yazar, BRYAN APPLEYARD uyarıyor.

Çarşamba günü 72 tane e-posta aldım, bunlardan sadece iki tanesi yazı içeren mesajdı. Onlarca telefon konuşmasını saymazsam sakin bir gün sayılırdı. Wakefield’e gitmekte olduğum tren yolculuğundaki zamansız ve kulakları sağır eden anonsları da saymıyorum. Ayrıca yolculuğum sırasında insanların telefonlarıyla bağırarak konuşmalarını ve terbiye edilmemiş şımarık çocukların bağırışmalarını da saymak istemiyorum. İronik bir şekilde, yolculuğum esnasında Maggie Jackson’ın “Distracted” adlı kitabını okumaya çalışıyordum. Trenin içerisinde yine bir izdiham yaşandı. Kendimi tam olarak TS Eliot’ın modern çağımızla ilgili yazdığı denemesinin içinde buldum: “dikkat dağıtıcı şeyler yüzünden,dikkati dağıtılarak, dikkati dağıtılmış olan.” Bu sizlere çok standart, komik ve modern hayatımızın içinde olan birşeymiş gibi görünebilir. Fakat bence insanoğlu, teknoloji ile kendi kendini taciz ediyor. Bu yüzden hepimizin dikkati dağılıyor, hepimiz engelleniyoruz. Ne kadar da budalayız! Fakat dikkatli dinleyin bu olay beni de sizi de öldürüyor. David Meyer, Michigan Üniversite’sinde psikoloji profesörü. 1995 yılında profesörün oğlu, dikkati dağılmış bir durumda kırmızı ışıkta geçen bir sürücü tarafından öldürüldü. Meyer’in uzmanlık alanı “dikkat” konusuydu. Yani birçok şey yerine tek bir konu üzerinde nasıl yoğunlaşmamız gerektiği. Dikkat insan bilincinin gizeminde altın bir anahtardır; o birgün bize, kafamızda dünyayı nasıl yarattığımızı söyleyebilir. Sorun ne olursa olsun ona dikkatli bir şekilde yaklaşmamız, bizim nasıl yaşadığımızın ve kendimizi nasıl tanımladığımızın bir göstergesidir. Dikkatin tam tersi dalgınlıktır, bu doğal olmayan bir durumdur ve Profesör Meyer’in 1995’te keşfettiği gibi öldürebilir. O şu anda bu durumun kronik bir hale dönüştüğünü söylüyor. Uzun vadeli dikkat eksikliğinin sigara içmek kadar tehlikeli olduğunu düşünüyor. Aslında aynı anda birden çok iş yapmaya çalışmakla ilgili büyük bir efsane var. Profesör Meyer , hiçbir insanın etkili bir şekilde hem e-posta yazıp hem de telefonla konuşamayacağını söylüyor. İnsan her iki aktivite sırasında da dil yeteneğini kullanır ve beyindeki dil kanalları bunun üstesinden gelemez. Birden fazla aktiviteyi aynı anda yapan insanlar, dikatlerini hızlı bir şekilde bir yerden başka bir yere çekerek kendilerini kandırıyorlar. Sonuçta ürettikleri şeyler kaliteli olmuyor. Aynı şey, araba kullanırken aynı zamanda cep telefonuyla konuştuğumuzda da olur. Elleri serbest bırakan özel araç telefonu kullanmanızda bir şeyi değiştirmez. Telefonda bir dil dinliyorsunuz ve böylelikle trafik işaretlerinin diline dikkat edemiyorsunuz. En kötüsü, telefonda konuştuğunuz kişi size görsel birşeyler tanımlıyorsa, siz bunu hayal ederken, beyninizdeki görsel kanal tıkanıyor ve yol ile ilgili tüm dikkatinizi yitirmeye başlıyorsunuz .Sonucunda dikkat dağınıklığı sizi ya da başkalarını öldürüyor. Hepimizin şu anda ciddi sıkıntı çektiği “kronik dikkat dağınıklığı” ise bizleri daha yavaş öldürüyor. Profesör Meyer kendi işinin bir parçası olarak gördüğü için, insanoğlunun yaratmakta olduğu “dikkati dağıtılmış dünya” ile ilgili tehlikeler hakkında mümkün olduğunca çok insanı uyarmaya çalışıyor. Bu konuyla ilgili olarak özellikle Amerika’dan sesler yükseliyor. A.B.D. ’li bir yazar kitabında 21. yüzyılı “yeni kara çağ” olarak görüyor ve insanla makinanın güvensiz birleşmesini anlatıyor. Emor Üniversite’sinde profesör olan Mark Bauerlein “en aptal kuşak” adlı kitabında, Amerikalı gençleri eleştiriyor. Borlein kitabında açık bir şekilde, bir kitabı okumak için bile konsatrasyon kabiliyetine sahip olmayan gençleri betimliyor. Atlantic Magazine dergisindeki etkileyici yazısında, Nicholas Carr soruyor “Google bizi aptallaştırıyor mu?” Yazar günümüzde, derin konulu bir kitap ya da uzun bir başlık okumanın ciddi uğraş gerektirdiğini söylüyor. Ayrıca gelecek jenerasyonun büyük bir üzüntü içinde olmayacağını çünkü ne kaybettiğini bilmeyeceğini belirtiyor. İronik bir şekilde, Microsoft, Google, IBM, Intel gibi büyük dikkat dağıtıcı şirketler bu konuyla ilgili önlemler almaya çalışıyorlar. İnsanlar bizim dikkatimizi dağıtan şeylerden büyük paralar kazanırken bu önlemler hiçbir işe yaramayacak. Peki ne yapabiliriz? Dikkat dağıtıcıların gençleri daha fazla olumsuz yönde etkilemesi engellenebilir. Bu konuda televizyon ilk suçludur. Testler açıkça gösteriyor ki: televizyon çocuklar ve ailelleri arasındaki iletişimin kopmasına neden oluyor. İnternet ise bu etkiyi bin katına çıkartıyor. Baurlein 49 yaşında. Çocukken Vietnam Savaşı’nı televizyondan, o dönemin en önemli haber kanalından öğrendiğini söylüyor. Şu anda, çocuklar okuldan eve geldiklerinde, bilgisayarlarını açarak kendi kozalarına çekiliyorlar. Onlar internet ile bilginin içine değil, dedikodu ve sosyal arkadaşlık sitelerinin içine dalıyorlar.
Maalesef bu durum Bill Gates ve Google’ın hayalini kurdukları bilgilendirici cennet değil. Bugün gençlerin %90’ı interneti sadece arkadaşlık sitelerinde “takılmak” için kullanıyor. Aslında onlar büyümüyorlar. Onlar, şu anda bizi biz yapan kültürel ve toplumsal miraslarımızı öğrenmeyi reddediyorlar. Facebook ya da My Space’e katılarak birdenbire onlarca “arkadaşınız“oluyor. Gerçekte ise tabii ki olmuyor. Bu şekilde yetişen çocuklar gerçek hayattaki aşk, sevgi, arkadaşlık gibi kavramları gereksiz, anlamsız ve saçma buluyorlar. Bazı ebeveynler 10 yaşındaki çocuklarının bilgisayarı tamir ettiklerini söylüyorlar. Fakat bu doğru değil. Çalışmalar gösteriyor ki, orta yaşlı insanlar bilgisayarlara çocuklardan daha iyi uyum sağlıyorlar. Bunun nedeni aynı anda birden fazla işi yapmaya çalışan insanlar gibi bu çocukların da yaptıkları işi üstünkörü bir şekilde, çabukça halletmeye çalışmalarından kaynaklanıyor. Birçok kişiden duyuyorum, bunlardan bir tanesi Savaş ve Barış kitabını okuyamamaktan yakınıyor. Kitap okuma alışkanlığını tamamen kaybettiğini söylüyor. İnternette bir yazı okurken bile birkaç paragraftan sonra sıkıldığını belirtiyor. Bilgisayar bizleri eğitmek için değil, bilgi denizinde yüzmek yerine boğulmamızı sağlamak için hizmet veriyor. Gençlerin bu durumu demokrasiyi risk altına sokuyor. Demokrasi öyle bir yönetim şeklidir ki yurttaşlarına ağır bir sorumluluk yükler. Fakat eğer bu yurttaşlar Paris’in İngiltere’de olduğunu düşünüyor ya da haritada Irak’ın yerini bulamıyorlarsa onlardan bu ağır yükü omuzlarında taşımaları nasıl beklenebilinir. Sorunun sebebi, bu insanların dünyasının, sadece internetteki arkadaşlık sitelerinden oluşmasıdır. Bütün bunlar ahlaki açıdan bir panik ortamı yaratıyor olabilir. Fakat insanların çok dikkatli olmaları gerekiyor. Her gün şirketler, enstitüler yada marketler bizlere dikkat ve konsantrasyon dağıtıcı, anlamdan yoksun olan aletler satıyorlar. Ve satmaya devam edecekler.
Trende, dikkat dağıtıcı, yeni 3G iPhone telefonum ile, dikkat dağıtıcı şeyler yüzünden, dikkati dağıtılarak, dikkati dağılmış birşekilde Wakefield’e doğru yol alıyorum, sadece geleceğe dair korkumu gördüm.

http://www.cumhuriyet.com.tr/

Yazının orjinal metni:
http://technology.timesonline.co.uk/tol/news/tech_and_web/the_web/article4362950.ece

1970’de geleceği gören adam ve “Arcosanti” kenti

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
25/08/08 Guardian – Summer Fete - by Steve Rose

İtalyan mimar Paolo Solari, 1970lerde Arizona çölünün ortasında dünyanın ilk ekolojik kentinin tasarımını yaparak bir kentin dışarıya gereksinim olmadan, kendi kendine yetebileceğini ortaya koydu.
Bir şehir hayal edin, girişinde sizi rüzgar çanlarının sesleri karşılıyor.Bu yerleşim yerinde büyük şehirlerde alıştığımız yüksek binalar yerine, küçük ve betondan yapılmış ilginç yapılar, büyük açık mahzenler, rengarenk yarı açık çatılar, amfitiyatro, yamaca gömülü küçük evler ve yemyeşil bir manzara bulunuyor. Sağlıklı görünen, her yaştan insan bu yapıların arasında dolaşıyor. Burası düşündüğünüz, tipik amerikan yerleşim yeri değil. Aslında burası dünyanın hiçbiryerinde karşınıza çıkabilicek bir yerleşim yeri değil.Ayrıca burada araba ya da cadde de yok. Herşey, birbirine patikalarla bağlı ve yürüme mesafesinde bulunmakta. Bunların yanında alışveriş merkezi, reklam panosu ve ya izinsiz bir şekilde hayatımıza giren hiçbir ticari ürün yok. Eğer isterseniz burada, meyve ve sebzelerinizi evinizin altındaki serada yetiştirebilir ve enerji kaynaklarını kendisi üreten evlerde yaşayabilirsiniz. Burası Arizona çölüne kurulmuş “Arcosanti” adlı çevre dostu kasaba. İleri görüşlü mimar Paolo Soleri ve karısı 1956 yılında Arizona’ya gelerek Cosanti Vakfını kurdular ve Soleri 38 yıl önce, geleceği düşünerek alışılmışın dışında, ekolojik bir kent planı dizayn etti. O, mimari(architecture) ve ekoloji kelimelerini birleştirerek “arkoloji” adlı kavramı yarattı ve arkolojiyi kentsel yaşama uyguladı. Bu şekilde, yoğun, küçük, verimli, arabasız ve düşük enerjiye sahip yerleşim alanları ortaya çıkardı. Soleri 70lerde dünyanın heryerinden yüzlerce gönüllü öğrenci ile Arcosanti’yi inşa etti. Bu projede tasarlanan yerleşim alanı, ekoloji ile kent kavramlarını en iyi şekilde birleştirmiş, 5000 kişiye yaşam alanı oluşturmayı planlayan ilk örneği oluşturuyor. Şuanda kentin sadece %5 lik bölümü tamamlanmıs durumda ve eğer bitmiş olsaydı, kent kendi elektriğini üretiyor, kendine ait su kaynakları bulunuyor ve atık sularını değerlendiriyor durumda olacaktı. Arcosanti bir kent labaratuvarı olarak görülüyor. Öğrenciler hala düzenli olarak burada çalışmak için geliyorlar fakat onlar bu çalışmayı, hayat tarzlarını değiştirecek bir deneyden ziyade beş haftalık bir iş tecrübesi olarak görüyorlar. Ünlü yönetmen George Lucas, Yıldız Savaşları filminin yapımında Arcosanti’den ilham almış ama ne yazık ki yeterli gelirin sağlanamaması ekolojik kentin bitirilmesini engelliyor. Proje, bireysel ve özel şirket bağışlarıyla gelen para sayesinde devam ediyor. Aslında Solari, adeta yeni bir dünya yaratmak istediği için, para herzaman projeye meydan okuyan bir zorluk oluşturuyor. Ona göre uygarlık için stratejimiz, varolan üzerinde yenilik yapmaktansa, olanı yeniden düzenlemek olmalı çünki günümüzde materyalizm ve yeşil birbirinin karşıtı iki olguyu oluşturmaktadır. Solari Arcosanti’nin bitirilemeyişini kendisi için bir engelleme olarak görmüyor, o bu durumu, felaketle sonuçlanacak bir geleceğin, milyarlarca insan üzerindeki engellemesi olarak görüyor. Solari, Arcosantiye başladığında 50 yaşındaydı, şuanda ise 89 yaşında hala dinamik ve istekli gözüküyor. O projenin bitmiş halini göremeyeceğini biliyor. Ölümünden sonra Arcosanti Vakfı’nın kararıyla, proje ya tamamlanacak ya da üniversite ve ya mimarlıkla ilgili bir kurumun denetimine verilecek. Ekolojik kent çeşitli nedenlerden dolayı, tasarlanmış projesinin uzağında çok yavaşça ilerliyor fakat belirtilmeli ki Arcosanti şu anda tam bir sanat ve kültür merkezi durumunda.Burada her ay farklı bir etkinlik gerçekleştiriliyor. Klasik müzik oda orkestrası, tiyatro, bale, modern dans, sanat galerileri, canlı performanslar, resitaller ve festivaller bu etkinliklerden bazıları. Proje hakkında, insanları bilgilendirmek için, özel ve ya günlük turlarda düzenleniyor. Ayrıca bu gerçekötesi kenti daha fazla keşfetmek isterseniz, evleri, gecelik ya da haftalık kiralayarak otel gibi kullanabiliyorsunuz.

http://www.cumhuriyet.com.tr/

25 Aralık 2008 Perşembe

Her saatin bir yürüyüşü var

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
20/08/08 BBC

Yürüyüş insanın temel fizik aktivitesidir ve araştırmalarda, sağlıklı bir yaşam için herkesin günde ortalama 30 ile 45 dakikalık yürüyüş yapmasının yeterli olduğu belirtiliyor. Özellikle yaşlılar için en ideal spor olarak görülüyor. Yürürken vücut mutlaka dik olmalı ve vücut şekli bozulmamalı. Ayrıca eller ve kollar serbest bırakılarak yürünmeli. Adım atarken ise önce topuklar yere temas etmeli, sonra parmak uçlarına doğru adım atılmalı.
Yürüyüşün yararları:
- Bacaklarda kan dolaşımını sağlar, kalp kaslarını kuvvetlendirir ve akciğerlerin verimini arttırır.
- Yürüyüşle birlikte yapılan egzersiz, kireçlenme, romatizma, baş ağrısı, şişmanlık, kabızlık ve hatta bazı kanser hastalıklarının önlenmesinde yardımcı olur.
- Kemik erimesinin ortaya çıkışını engeller.
-Psikolojik rahatlama sağlar, moral yükseltir ve uykuyu düzene sokar.
Sabah:
- Sabahları erken saatlerde birçok insan yürüyüş yapar bu nedenle daha kolay egzersiz alışkanlığı kazanmak için en ideal zamandır.
- Daha az dikkat dağınıklığı ve program kesilmesi yaşanır.
- Sabahları daha çok kalori yakılır, bu şekilde metabolizma ve kalp hızı artar.
- Sabah yürüyüşü fiziksel enerji sağlar.
- Düşünce ve zihin çabukluğunu geliştirir.
- Yaz mevsiminde sabahları hava daha serin olduğu için rahat egzersiz yapılır.
- Sabah saatlerinde daha az hava kirliliği vardır.
- Vücut, bu saatlerde yapılan yürüyüş ve egzersize daha kolay ayak uydurur.
Öğlen:
- Öğle yemeğinden sonra ya da öğlen arasında rahat bir şekilde yürüyüş alışkanlığı elde edilinebilir.
- İş arkadaşı, okul arkadaşı ya da komşunuzla yürüyüş yapabilirsiniz.
- Sabaha oranla vücut ısısı ve hormon seviyesi yüksektir.
- Öğlen yemeğinizi sindirmenize yardımcı olur ve öğle arası atıştırmasını engeller.
- İş, okul ya da evle ilgili stresi azaltmanıza yardımcı olur.
Akşamüstü ve gece:
- Araştırmalar vücut dayanıklılığı ve kas oluşumu için en iyi zamanın öğleden sonra 15.00 ve 19.00 saatleri arası olduğunu gösteriyor.
- Ayrıca akşamüstü akciğer fonksiyonlarının en verimli olduğu zaman olarak belirtiliyor.
- Bu saatlerde kaslar esnek ve ısınmış durumda bulunuyor.
- Akşam yemeğinden önce midenizi düzenlemeye yardımcı olur.
- İşte, okulda ya da evde geçirdiğiniz gün sonunda stres azaltıcı etkisi oluyor.
- Araştırmalarda, akşam ve gece egzersizlerinin uyku kalitesini iyileştirdiği ortaya koyuluyor.
- Birçok insan gece yürüyüşleriyle zayıflıyor ve özellikle yaz aylarında çok sayıda insanın tercih ettiği bir egzersiz biçimidir. Fakat gece yürürken, trafikteki
sürücülerin görebilecekleri şekilde giyinilmesi önem taşıyor.

Köpeğinizle yürürken:
Köpekler mükemmel yürüyüş dostudur. Aileniz ya da arkadaşlarınızın aksine, onlar her zaman dışarı çıkıp yürümek için hazırlardır. Eğer köpeğiniz eğitimli değilse yanınızda yürümesi, tasmasından çekiştirmemesi gibi, birilkte hareketlerinizi kolaylaştıracak basit şeyler öğretin. Yürüyüş yapacağınız yerde köpeklere izin verilip verilmediğini öğrenin ve mutlaka tasma kullanın. Hem kendiniz hemde köpeğiniz için yanınızda mutlaka su taşıyın. Ve köpeğinizin tuvaletini uygunsuz yerlere yapabileceğini düşünerek mutlaka yanınıza torba ya da gazete kağıdı gibi şeyler almayı unutmayın.
Eğer hala yürüyüş için vakit bulamamaktan yakınıyorsanız; iş yerinize yürüyerek gidin, arabanızı daima uzak noktalara park edin, öğle yemeklerinde 15 dakikalık yürüyüşler yapın ya da yürüyen merdiven ve asansör yerine merdivenleri kullanın.

http://www.cumhuriyet.com.tr/

24 Aralık 2008 Çarşamba

Kanguru eti yiyerek sera gazı etkisini azaltın

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
10/08/08 La Repubblica

Conservation Letters bilimsel dergisi çevreyle ilgili araştırmasında, Avustralyalılar koyun ya da öküz eti yerine, kanguru eti yerlerse sera gazı emiliminde çok büyük bir düşüş olacağı ve koyun ile inek otlakları, çevresel felakete yol açtığı için kanguru yetiştirilmesiyle çölleşmeye karşı, toprağın kalitesindede büyük artış oluşacağını belirtti. Bilim insanları, inekle koyunların organik yaşam süreçlerinin, metan gazının atmosfer tarafından emiliminin %90’nını oluşturduğuna dikkat çekerek bu hayvanların küresel ısınmanın en büyük nedeni olduklarını vurguladı. Uzmanlar kanguruların, inekler gibi geviş getirmedikleri için ekolojik olduğunu ve kanguru eti tüketimiyle, 12 yıl içinde sera gazlarında ciddi azalma olacağını ifade etti. Buna karşılık, Vahşi Yaşamı koruma derneği yetkilileri küçük tipteki kanguruların zaten risk altında olduğunu, eğer önlem alınmazsa nesillerinin tükeneceiğini söyledi.

http://www.cumhuriyet.com.tr/

22 Aralık 2008 Pazartesi

Dünyayı kurtarmak için dans edin

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
12/08/08 La Repubblica

Londrada, “Surya” adlı gece kulübü özel bir dans pistine sahip, müşteriler zemin üzerinde hareket ettiğinde yerdeki kristal parçaları akım oluşturuyor ve bu şekilde kulüp, adınlatma ve havalandırma için gerekli olan elektriğini üretiyor.Dünyadaki ilk çevre dostu gece kulübünün sahibi Andrew Charlambous, dünya ekosistemine katkıda bulunmak için başka yeniliklerde yaptıklarını belirterek “Barda biyolojik bira satıyoruz, müşterilerimizi bilinçlendirmek için kulüpdeki plazmalarda dünyadaki açlık ve doğa felaketleriyle ilgili bilgi veriyoruz.Ayrıca gece kulübüne yürüyerek, bisikletle ya da toplu taşıma araçlarıyla gelenlerden giriş ücreti almıyoruz” dedi.Charlambous amaçlarının gençlerin çevre problemlerine karşı daha duyarlı olmalarını sağlamak olduğunu ifade etti.

http://www.cumhuriyet.com.tr/

21 Aralık 2008 Pazar

Gündelik eşyalarımızın atılma zamanları

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
01/08/08 La Repubblica - by Irene Maria Scalice

Farkında olmasakta hergün kullandığımız yatak, diş fırçası, klima gibi eşyaların bir ömrü var ve bu eşyalar bir süre sonra etkilerini kaybettikleri için insan sağlığını tehdit ediyorlar. Herkesin bildiği gibi diş fırçası sıklıkla değiştirilmelidir fakat Amerika Diş Derneği uzmanlarına göre bu sürenin en fazla üç ay olması gerekiyor. Aksi taktirde diş etlerinde bakteri oluşumu ve dişlerin çürümesine yol açıyor. Yatakların en az dokuz, en fazla on yıl kullanılması gerekiyor. Bu süre dolduğunda yatağın üzeri ve içi, bakteri ve akarlar için çok elverişli olarak, insan sağlığına zara veriyor. Yastıklardada aynı türde bakterilerin birikmesi yanında, kötü koku ve alerji riskinden dolayı her yıl değiştirilmesi gerekiyor.
Göz doktorlarına göre gözlerde enfeksiyon ve mikrop oluşmaması için kontak lens solüsyonlarının açıldıktan üç ay sonra kullanılmaması gerekiyor. Ayrıca kozmetik ürünlerden rimel ve goz kalemi altı ay, fondaten, ruj ve sıvı ürünler iki yıldan fazla kullanılmamalı. Güzellik kremleri ise bir yıllık ömre sahip, uzun süreli kullanımında kremlerin içindeki maddeler bozulmaya uğrayarak cilde zarar veriyorlar. İçinde ilaç barındıran tedavi amaçlı şampuanlar üç yildan fazla kullanılmamalı. Uzmanlara göre saf alkol her zaman kullanılabilinir. Aynı şekilde sebze doğrama tahtasınıda hiçbir zaman atmanıza gerek yok. Sadece belli sürelerle sıcak su ve deterjan ile temizlenmesi yeterli.
Klima: 15 sene. İçersindeki filtrelerin 6 ayda bir temizlenmesi gerekiyor.
Yangın söndürücüsü: 10 sene. Uzun süreli kullanımında basınç ve etkisini kaybediyor.
Beslenmeyi destekleyici vitaminler: 2-3 sene

http://www.cumhuriyet.com.tr/

18 Aralık 2008 Perşembe

İtalya’da uyuşturucu alarmı

Cumhuriyet gazetesi çeviri servisinde hazırladığım yazıdan
21/07/08 La Republica gazetesi

İtalyan yetkililer, son yıllarda ekstazi kullanımında, kokain ve eroine oranla ciddi bir artış olduğunu belirttiler. Artışın nedeni, ekstazinin diğer uyuşturuculara göre ucuz olması, sinir sistemini hızlı bir şekilde etkilemesi ve gençlerin bu uyuşturucunun zararsız olduğunu düşünmeleri olarak belirtildi. İtalyan psikiyatr ve sosyolog Pietro Charmet, gençlerin ergenlik dönemlerinde kendilerini güvensiz, kırılgan ve asosyal gördükleri için sahip olamadıkları cesareti uyuşturucu kullanarak sağladıklarını belirterek “Gençler ecstasy kullanarak utangaçlık duygusundan kurtuluyorlar. Böylelikle daha dayanıklı, enerjik, sosyal ve uyanık oluyorlar. Onlar için ecstasy bir tür psikolojik doping. Ayrıca fiziksel olarakta daha dayanıklı olmalarını sağlıyor. Örneğin, bir partide ecstasy alan bir genç bütün gece dans ederek, diğer gençler gibi enerjik kalabiliyor. Bu konuda gençler uyuşturucu maddelerin zararları hakkında daha çok bilgilendirilmeliler ayrıca ailelerinde bilinçli olmaları ve çocuklarıyla daha fazla iletişim kurmaları gerekiyor" şeklinde ifade ederek şu verileri söyledi:
-Ekstazi ilk olarak 1912 yılında zayıflama ilacı olarak kullanıldı.
-İtalya’da 1988 yılında ağır uyuşturucular sınıfına dahil edildi. (kokain ve eroin ile)
-Ekstazi kullanımı sinir sistemini etkileyerek, algılamada yanıltma, iştah azalması ve vücut ısısının artışına neden oluyor.
-Ayrıca, işitme, tat alma, algılama, refleksler, sosyal ve seksüel ilişkilerde ciddi bozulmalara neden oluyor.
-Ecstasy Belçika ve Hollanda'da yılda 480 ton üretiliyor.
-Avrupa’da tanesi ortalama 18 euroya satılıyor.
-15-25 yaşları arasındaki gençler maksimum risk altındalar.

http://www.cumhuriyet.com.tr/